Kendi hayallerini yaratmak mı dedin? Bayılırım şu lafa: Eeee ne oldu şimdi? O kadar emek verdin, uğraştın, bir işe yaramadı! Bıraktın! Maymun iştahlısın sen!
İçinizden bu cümleyi ya da türevlerini duyan vardır mutlaka. Ben zamanında hem söylemiş, hem de işitmiş biriyim. Durumum fazlasıyla ironik anlayacağınız. Neyseki büyüyor, gelişiyor, öğreniyor insan. Bir daha bu içerikte cümleler kurmamak adına kararlıyım. Zaten teknik olarak da kurabileceğimi düşünmüyorum çünkü konuya bakışım başlı başına değişti.
Emeğine acımak bizim ata sporumuz. Tembelliğimizin dayanağı yapıp, kendimizi rahatlatmamıza sebep olan da aynı düşünce yapısı. İşi baştan bilenlerse, kıyamam hep zulüm hep baskı yiyen taraf yıllardır. İşi bilenler derken, içlerindeki çocuğu kaybetmemeyi başaran, denemekten, yanılmaktan korkmayan, hatta korkuyu da geçtim bir de üstüne sosyal baskıyı kafalarına takmayıp yol alabilmeyi başaranlar kastettiğim.
Bazen bir şeyler yapmak gelir içimizden, belki mesleğimizle hiç alakası olmaz, sadece hobidir, çok uğraş ister ama yine de yapmaktan zevk alırız. Bazen işimizle alakalıdır ama hiçbir şeye hizmet etmeyecek gibi görünür. Bazen de her şey muhteşem görünür, her neyse yapmaya çalıştığımız, kesin işe yarayacak, ya gelire dönüşecek ya birilerine fayda sağlayacaktır. Her türlü senaryoyu ekleyebilirsiniz bunların içine, özünde emek olsun, çaba olsun yeter... Tam da bu sırada peyda olur dostlar, arkadaşlar, akrabalar, münasebetsiz komşular, birileri... "Enayi misin bu kadar uğraşıyorsun! Ne olacak ki şimdi bu? Bundan bi cacık olmaz" -lar gelir peşi sıra. Daha kötüsü; gerçekten de elle tutulur, gözle görülür bi sonuç çıkmayıp da yapmakta olduğunuz o her neyse artık durur ve bırakırsanız, o zaman yandı gülüm keten helva! Aynı karakterler bu defa önü alınamaz bir şekilde sazı alıp konsere başlar. "Ben sana demedim mi" -ler... "Ne olacak şimdi bu kadar masraf, emek" -ler... "Gördün mü bak boşa kürek çektin" -ler.... Giderek kabalığı ve kırıcılığı artan nicelerini siz biliyorsunuz zaten. Belki benim gibi hem söyleyen, hem de söylenen tarafta olduğunuz için...
Sonuç olarak kimimiz bu yolda ne çok kayıp verdiğimize odaklanır ve yeni şeyler denemekten, hayallerinin peşine düşmekten, hatta merak etmekten bile vazgeçer. İşin en fenası da, bu vazgeçiş öyle yavaşça ve derin bir yoldan işler ki hayatlarımıza, kaybettiklerimizin farkına dahi varamayız.
Sonrası birçoklarımız için aynı işler. Asla ihtiyaç duymayacaklarımızın peşine ya da ihtiyacımızın çok fazlasının ardına düşeriz. Daha çok para, daha çok tüketim, anlamsız ilişkiler, bedenini ve ruhunu yıpratan ritimlerde başı kesik tavuk gibi oradan oraya savrulan hayatlar... Geçici zevkler, tatminler...
Emek verdiğimiz her şey bizimle kalır. Bazen tecrübe, bazen inanılmaz bir neşe ya da mücadele olarak. Tutkuyla yaptıklarımız, nedenini dahi bilmeden peşine düştüklerimiz, kim ne derse desin kulak asmadıklarımız bizi besler. Yaşamımıza, ruhumuza anlam katar.
Mutlaka ama mutlaka bize kattıkları, maddi ya da manevi, pozitif ya da negatif duygular dahi olsa bizi biz yapar. Onlardan vazgeçmeyin. Ne kendinizi ne de başkalarını, içlerinden bir yerlerden gelen o şeyin peşine düştüğü, bu uğurda harcadıkları için yargılamayın. Birgün mutlaka, ile başlayan cümleler kurmak yerine o günü bugün ya da yarın yapmak için emek vermekten korkmayın. Her şey bizim için, hatalar da, başarılar da, deneyimler de... Kaç yaşında olduğumuzun, hangi cinse doğduğumuzun, hangi coğrafyada olduğumuzun hiçbir önemi yok... Kim ne derse desin, cilala ve parlat merakını, hayallerini...
Karate Kid'i izleyenler hatırlayacaktır, Miyagi San, karate üstadı, bu sanatı öğrenmek isteyen öğrencisine saatlerce arabasını cilalatıp parlattırır. Ertesi gün yerleri zımparalatır, çitleri hatta evini boyatır. Sabırsız çömezimiz bu işlerin hepsini anlamsız bulur, yorgun düşer, sinirlenir ve en sonunda isyan eder. Bir an önce Karate derslerine başlamak ister. Neyseki onun hikayesinde Miyagi San gibi bir kahraman vardır ve ona derslerin çoktan başladığını, yaptığı her şeyin özünde ona temel savunma hareketlerini öğretmiş olduğunu gösterir. Farkında olmadan yaptığı her şey, anlamsız gibi görünen her hareket ona bambaşka bir alanda kullanacağı bilgiyi katmaya başlamıştır işte.
Sözün özü dostlar, yol uzun ve Cemal Süreya'nın da dediği gibi; hayat kısa, kuşlar uçuyor...
Miyagi San gibi bir kahraman beklemek yerine, bıkmadan usanmadan cilalayıp parlatın düşlerinizi, hayal edin... Emek verin onlar için... Hiçbir şeye hizmet etmediğini sandığınızda bile vazgeçmeyin. Günün sonunda çabalarınızın nelere vesile olduğunu gödüğünüzde ki göreceksiniz, sizden mutlusu olmayacak. Yoruldunuzsa dinlenin, ama asla vazgeçmeyin...
Comments