Kendimi bildim bileli hayatımın her yerinde müzik oldu. Sinemaya tutkum da biraz bu durumun sorumlusu olabilir. Sevdiğim tüm filmlerin soundtrack+lerinin peşine düştüm hep. Böylece kendi hayatımın anlarında da imkan oldukça hep bir fon müziğim oldu. Yemek yaparken, temizlik yaparken, atölyede çalışırken, dostlarla muhabbet ederken, kitabımı okurken hatta uyurken bile…
Her anın tadını, keyfini arttıran, bazen acısını, sızısını daha da derinleştiren bir çok müziğim oldu hep.
Çoğu insan için kokular nasıl zaman makinesi işlevi görüyorsa, benim aracım da hep müzik oldu. Bana iyi geliyor, hala da böyle yaşıyorum. Arabamda, evimde, sokaklardaysam kulaklığımda dönüyor melodiler, sözler… Adımlarıma bazen neşe, enerji, bazen melankoli, hüzün katıyor. Bana tam da ihtiyaç duyduğum yerden yetişiyor. Bu yüzdendir ki sadece birkaç türe değil, ne çok renk varsa içimde, o kadar da çok çeşitte müziği dinliyor, müzisyenleri takip ediyorum. Bildiklerim asla yetmiyor. Eski ezberleri bozmak gibi... Yeni seslere, değişen ruh hallerime, ihtiyaç duyduğum motivasyona dair hep sürüyor arayışım. Nasıl ki her gün değişiyoruz, aynı kalmıyoruz, çoğu zaman fark etmesek bile, tam da bu yüzden ne kadar yeni tanışıklıklar yaşarsam o kadar mutlu oluyorum. Bu anlamda çok da şanslı olduğumu söyleyebilirim çünkü etrafımda bolca müzisyen ya da farklı müzik türlerine ilgisi olan şahane dostlarım var.
Onlardan biri olan sevgili Murathan yakın zamanda bir rakı masasında yeni bir sesle tanıştırdı beni. Ozan Buğra Kaya. Daha ilk parçada vuruldum müziğine. İbrahim Selim’in bir programında çalmışlar, önce onu izletti. Müzik, ses, ona eşlik eden müzisyenler herkes şahaneydi. Birkaç parça da Spotify+dan dinledik sonra, gerçekten de çok beğenmiştim. Ama…
Doğru zaman, ortam değildi Ozan’la tanışmak için. Önde koyu bir müzik kapışması, uzaklarda bir sevgili, kafada milyon işin birbirine dolanmış kuyrukları… Murathan bu şahane müzikleri hem yazan, hem besteleyen, hem de söyleyen insanla muhabbette olduğunu anlatmıştı o gece, yine de aa süper, denilmiş, kaynayıp gitmişti işte. Nereden bilirdim ki bu muhabbetin üzerinden daha bir hafta geçmeden o şahane sesi canlı canlı dinleyip müziğiyle gerçekten tanışma fırsatı bulacağımı, bu defa doğru yer ve zamanda…
Olmadık bir hafta içi akşamı, sonbaharın serinleyen gecelerinden birinde, Çeşme Ovacıkta, Murathan’nın yazlığına konuk olduk. Masada birkaç arkadaş, yanıbaşımda sevgili, Murathan’nın dünya tatlısı anne babası ve güzel insan Ozan Buğra Kaya vardı. Rakılar içildi, mangal usul usul yandı, karınlar doydu… Ozan’la da tanış olundu. Birkaç parçası döndü önce masada, derken Murathan hadi abi, dedi, çalsan mı artık biraz… Ozan gitarını aldı ve az önce oturduğu sandalyesine geri dönüp başladı çalmaya…
Benim için, o ilk notanın düşüşüyle her şey ansızın değişti. Cırcır böcekleri sustu, tepemizdeki yıldızlar daha bi parlaklaştı, masadaki sesler kesildi, ara ara esen rüzgar bile yavaşladı… Ozan’nın sesi, akustik gitarının tellerinden yayılan tertemiz tınılar, açık arazide çarpacak bir yer bulamayan sesinin yumuşacık ama güçlü ve her nasılsa dağılmadan, olduğu gibi bize ulaşan sesi vardı artık sadece. Gözlerim kapalı dinlerken, o tarifsiz sesinden bedenime, ruhuma gürül gürül akıyordu duygular… İçime işleyen, acıtan kelimeler, anlamlarının içindeki umudu, her şeye rağmen yükselten enerjisini, savrulduğum alemleri anlatmak çok zor. Uzun zamandır farkında olmadan ihtiyaç duyduğum bir şeyleri koydu sanki ruhuma. Onun kanalına girip şarj oldum adeta. Her parçasından sonra biraz daha coşkuyla, hayranlıkla ve aşkla doldu içim. Yazdığı sözler sesinden dökülürken dolduruvermişti işte ruhumu.
Şimdi biliyorum ki bu yazıyı okuyan herkes açıp dinleyecek bu güzel adamı. Kimileri benimle benzer duygular hissedecek belki, ama bir kısmı da kesin, amma abartmış yaaa bu ne arkadaş, falan da diyecektir. Pek tabii onlar da haklı olacaklar. Zevkler, renkler, beklentiler hepimizde bambaşka… Bu da naçizane benim paylaşmadan duramayacağım, tadına doyulmaz bir tecrübeydi sadece. Kim bilir, bir kişiye dahi yeni bir heyecan verecek belki… Onun da ruhuna işleyecek bir sesi tanıştırmış olursam ne mutlu bana… Tıpkı Murathan’nın da bana yaptığı gibi. Bu sebepten mütevellit:) O arkadaşlardan birkaç dakikalarını çaldığım için özrü borç bilir, onlara en sevdiklerinden bol müzikli günler dilerim. Kendi sevdiğiniz müzikleri benimle de paylaşırsanız çok ama çok sevinirim.
Şu evrende kulaklarım duyduğu sürece, benim için vazgeçemeyeceğim bir tutku Müzik. Bu vesileyle de Dünya döndükçe müzik yapmış, yapmakta ve yapacak olan, bu yolda emek vermiş her insana teşekkür ederim. İyi ki varolmuşsunuz ve kim ne derse desin bu sevdadan vazgeçmemişsiniz, dilerim de geçmezsiniz…
Hamiş: Sevgili OBK, sana tüm kalbimle buradan bir kez daha teşekkürler… Varolduğun ve bende varlığını parlattığın tüm duygular için… Yolun açık olsun, merakla ve keyifle takipte olacağım, sevgiler.
* Aşağıdaki linke tıklamadan önce ne olur bir yere yerleşin, gözlerinizi kapayın ve mümkünse kulaklık takın! Öyle telefonun, laptopun hoparlörlerinde yazık etmeyin bu parçaya:)
Comments